Sakat Hakları ve Elemeci Kürtaj

Rosemary'nin Bebeği filminin afişi
{Başlık altındaki resmin tanımı: Polanski'nin Rosemary'nin Bebeği filminin afişlerinden biri. Bebeği kucağında tutan kadın. Bebek ve kadının yüzleri örtülü}

Sakat Hakları ve Elemeci Kürtaj
Marsha Saxton
("Disability Rights and Selective Abortion", Disability Studies Reader, 2. basim içinde)


Sakat hakları aktivistleri hamileliğin sakatlığı olan bir bebeğin doğumuna yol açacağı belirlendiği takdirde kürtaj niyetiyle yapılan doğum öncesi teşhis pratiklerinin bir eleştirisini dillendiriyor. Bu eleştirinin temelinde ABD, Almanya, İngiltere ve birçok başka ülkede büyüyen bir aktivizmi besleyen tarihsel etkenler yer alıyor, ki bu sakatlığı olan insanların toplumsal yaftalanmasına karşı çıkan bir aktivizm.

Sakat insanlar için, kadınların 60 ve 70'lerde bilinç-yükseltme grupları uğradıkları baskı "görünmez" kalan bir toplumsal grupta yer alan diğer kişilerle biraraya gelmek ve yaygın toplumsal baskı deneyimini açığa çıkarmak adına ("sen de aynı şeyi yaşadın, öyle değil mi?") bir model sundu. Bu grupların katılımcıları sakatlara uygulanan baskının temel ideolojik öğelerinden birine meydan okumaya başladı: sakat insanların düşük sosyoekonomik statüsüne sakatlıklarının neden olduğu görüşüne. Kolektif bilinç-yükseltme pratiği 'neden'in toplumsal yaftalanma olduğunu açık etti.

1950'lerden beri tıp ve rehabililtasyon alanındaki bazı gelişmeler de aktivizmi besledi. Antibiyotikler ve gelişen cerrahi teknikler önceden ölümcül sayılacak koşulları hafifletti. Bunun sonucunda, sakat insanlar daha uzun ve daha sağlıklı bir yaşam sürdürmeye başladı, ve ciddi sakatlıkları olan nüfüsun sayısı arttı. Akülü sandalyeler, asansörlü vanlar, taşınabilir nefes alma cihazları ve bilgisayar ve iletişim teknolojieri sakatlıkları yüzünden önceden toplumdan sürgün edilen insanların eğitim ve istihdama erişimini kolaylaştırdı.

Kör, sağır, hareket sakatlıkları olan vatandaş grupları ve öğrenci sakatların etkili kolektif örgütlenmeleri 60'larda gelişip serpildi ve yeni yasaların çıkarılmasını sağladı. 1973'teki Rehabilitasyon Yasası'nın 504. bölümü [Malhotra'nın makalesine bakınız -çev.] devletin finanse ettiği programlarda ayrımcılığı yasakladı. 1990'ın Engelli Amerikalılar Yasası (ADA) sakatların sivil haklarının korunmasında önemli bir basamak teşkil etti ve aşağı yukarı 45 milyon  Amerikalının kolektif öz-imgelerinde çok önemli bir dönüşüm sağlanmasına yardımcı oldu. Bugün, birçok sakat insan kendilerini belirli bir azınlık grubunun üyesi sayıyor ve sakatların kusurlu, topluma yük ve çekicilikten yoksun olduğuna dair yaygın sakat insan prototipini reddediyor.

Tam da sakat vatandaşların mücadelesinin bu kadar başarıya ulaştığı bir zamanda, yeni üreme ve gen teknolojilerinin sakat çocukların --Down Sendromlu, spina bifida'lı, musküler distropili, hücre anemesi, diğer yüzlerce koşul dahil-- doğumunu önleme "vaadiyle" işlemesi ironiktir. Görünen o ki Amerika'da kamu, bu teknikleri doğum öncesi tarama ve elemeci kürtajın potansiyel olarak hastalık ve sakatlık oranlarını düşürerek hayat kalitesini arttıcağına dair "sağ duyusal" varsayımlar temelinde onaylıyor. Medikal sistemin sakatlık anlayışının ve sakat ayrımcılığına yol açan daha geniş ölçekteki toplumsal etkenlerin derinden incelenmesi bu varsayımlara meydan okuyacaktır.

Sakatlık Bağlamında Üreme Hakları
Üremeye ilişkin özgürlük sözkonusu olduğunda üreme hakları hareketinin ve sakat hakları hareketinin amaçları arasında temel bir fark var: ilki kürtaj hakkını savunuyor; ikincisi ise, kürtaj olmama hakkını.

Sakat hakları savunucuları sakat kadınların çocuk doğurma ve anne olma hakkının olduğunu ve tüm kadınların da fetusun potansiyel olarak sakatlığa sahip olacağı belirlendiğinde kürtaja yönelik baskıya direnme hakkının olduğunu savunuyor.

Sakatlığı olan kadınlar bu meseleleri 1994'te Vancouver'da yeni üreme teknolojileri üzerine düzenlenen bir konferansta dile getirdi. Birçok katılımcı için, biz "rahatsız edici" bir gruptuk: tekerlekli sandalyede kadınlar, yardımcı köpekleriyle kör kadınlar, işaret dili çevirmenine gereksinim duyan sağır kadınlar; yanık yaraları veya yüzlerinde anomaliler olan kadınlar; kol ve/ya bacakları olmayan kadınlar, koltuk değnekli, beyaz bastonlu kadınlar. Orada da, genelde bizle ilk defa karşılaşan insanlardan edindiğimiz deneyimin benzerini yaşadım: kaydırılan gözler, ya da kaçak bakışlar, tereddütlü gülümsemeler, yersiz ya da aşırıya kaçan bir yardımseverlik --diğer bir değişle, yok gibi yapılması için mücadele edilen bir rahatsızlığın mevcudiyeti.

Böyle bir durumun iletişimi sınırladığı açıktı, ben de bunun için bir şey yapmaya karar verdim. Birçok engelsiz kadına yaklaşıp, bu kadar farklı bir kadın topluluğuyla buluşunca nasıl hissettiklerini sordum: Birçoğu buna açıkça davet edildiğinde, dürüstlükten şaşmadı: "Gerginim. Acaba alınacakları bir şey söyler miyim?" "Garip hissediyorum. Bu kadınların bazılarının bedeni o kadar farklı ki!" Kendi de sakat olan bir kadın, sakat bir başka kadının çok farklı bedeninin imgesini kabusunda gördüğünü söyledi. Bir kadın da itiraf etti ki: "Bu talihsiz kadınların bazılarının durumuna fena halde içim aciyor, ama onlara acımamam gerektiğini de biliyorum. Çok kötü bir şey yapıyorum, değil mi?"

Bu rahatsızlık toplumun genelinin ve ilerici feministlerin dahi sakatlığı olan insanlardan ne kadar yalıtılmış olduğunu örnekliyor. Sakatlığa dair tehlikeli bilgi yoksunluğu  kamunun doğum öncesi teşhis ve elemeci kürtaj üstüne tutumunun şekillendiği bağlamı oluşturuyor. ABD'de bu bilgi yoksunluğu gerçeklikle sınanmamış birçok varsayım üretti: sakat insanların yaşam kalitesinin ve yaşamdan duydukları hazzın zorunlu olarak düşük olduğu, sakatlığı olan bir çocuk büyütmenin tamamen arzu edilmez bir deneyim olduğu, elemeci kürtajın anneleri sakat çocuğu büyütmenin getireceği yüklerden kurtaracağı, ve son kertede bizim toplum olarak kimin doğmamış olmakla daha iyi edeceğini belirleme araçlarına ve hakkına sahip olduğumuz gibi.

Vancouver konferansında sakatlığı olan kadınların yapmak istediği ve benim bu makalede yapmak istediğim şey elemeci kürtajın ya da bazı sakat aktivistlerin buna verdikleri adı kullanacak olursak, öjenik kürtajın nasıl da sadece sakatlığı olan insanlar üstünde baskı kurduğu değil, nasıl da tüm kadınlar için zararlı olduğu.

Öjeni ve Doğum Denetimi Hareketi
Bugün doğum öncesi tarama ve elemeci kürtaja başvurmayı destekleyen öjenik eğilim üreme politikalarında yarım yüzyıldan fazla bir süredir merkezi bir yer işgal etti. 19. yy'de öjenistler yoksulluk, alkolizm ve hırsızlık gibi birçok insani "kusur"un, ve aynı zamanda, zeka, müzik yeneteği, ve iyi karakter gibi arzulanan özelliklerin kalıtımsal olduğuna inanıyordu. İnsan ırkını kontrollü çoğalmayla mükemmelleştirme arzusuyla, "sağlıklı sürü"den olanları çiftleşmesini desteklerken toplumsal olarak "uygunsuz", yani istenmeyen özelliklere sahip olanların üremesini önlemek istiyorlardı. Bir dizi yasa ve mahkeme kararıyla Amerikan öjenistleri bir toplumsal mühendislik programını devreye soktu. Bunlardan en önemlisi, 1927'de Amerikan yüce Mahkeme'sinin Bell'e karşı Buck davasındaki kararıydı.

Erken dönem doğum denetimi hareketinin, Margaret Sanger dahil ABD'deki liderleri genel olarak öjenik bir bakış açısını benimsemişti: beyaz Anglo-Saksonların üremesini teşvik ederken, beyaz olmayanlar, göçmenler ve sakat insanların üremesini azaltmaya çalışıyorlardı. Öjeniğin öncüleri özellikle sakat kadınları üremeye "uygunsuz" ve anne olarak ise ancak "yetersiz" gösteriyorlardı. 20'lerde, Margaret Sanger'in gurubu, Amerikan Doğum Denetimi Federasyonu, Amerikan Öjeni Derneği başkanı Guy Irvıng Buch'la ortaklaştı. Bu koalisyon epilepsi olan, gerizekalı ve zihinsel özürlü olarak teşhis edilenlerin zorunlu sterilizasyonunu destekledi. 1937'de Büyük Bunalım'ın ortasında, yirmi sekiz eyalet özellikle "kendileri için üremenin tavsiye edilemez olduğu" kadınları hedefleyen öjenik sterilizasyon yasalarını benimsemişti. Bu yasalar, 1930 ve 1970 arasında 200.000 kadının sterilizasyonunu zorunlu kıldı.

Bugünkü feministler, öncekilerin öjenik önyargılarından sorumlu değilse de, bu önyargılardan bazıları bugünkü üreme hakları hareketinde mevcudiyetini koruyor ya da sorgulanmadan kalıyor. Sonucunda, sakatlığı olan birçok kadın kendilerini bu hareketten dışlanmış hissediyor. Öte yandan, kürtaj hakkını destekleyen bazı feministler kendilerini sakat cemaatinden o kadar yalıtılmış durumda buluyorlar ki, "sağ, bizim kusurlu bebekler doğurmamızı istiyor" bile diyebiliyorlar. Açıktır, yapılacak iş çok.

Elemeci Kürtaja Karşı Olumlanan-Sakat Kimliği
Bazı tıp uzmanları ve kamu sağlığı görevlilerinin doğum öncesi teşhis ve kürtajı, bazı sakatlık kategorilerini yok etmek adına, Down Sendromu ya da benim kendi sakatlığım, spina bifida gibi-- desteklediği açıktır. Bu ve diğer nedenlerle birçok sakat aktivist ve feminist elemeci kürtajı "yeni öjeni" olarak değerlendiriyor. Bu insanlar doğum öncesi tarama ve elemeci kürtaja direniyorlar.
Sakat cemaatinde elemeci kürtaja direnip direnmemek son kertede kendimizi nasıl tanımladığımızla bağlantılı. Feministlerin kadınların öz-imgesini dönüştürmesi gibi, sakat cemaati de sakatlığa sahip olma deneyimini yeniden biçimlendirdi. Kısmen bir topluluk bilinci oluşturarak, "trajedi" ya da "sakatların çektiği acılar" gibi stereotipik düşüncelerin sakat insanların toplumdan yalıtılmasına neden olduğunun farkına vardık. Gerçekten de, yaşadıkları yerlerde sakatlıkları olan diğer insanlarla bağı olmayan sakat insanlar kendilerine trajik, kusurlu bir varoluş atfeden toplumsal rolle cebelleşmek zorunda kalıyor. Doğru, bildiğim birçok sakat insan bana kendilerinden emin bir biçimde, sakatlığın, acının ve bunları hafifletecek aletler ve yardımlara olan ihtiyacın hissedilir bir rahatsızlığa yol açtığını söyledi. Ama bu rahatsızlık sakat insan gündelik yaşama katılabildiğinde minimum hale geliyor. Hayatı zorlaştıran şey, ayrımcı tutumlar ve düşüncesiz davranışlar, ve bunların sonucunda yaşanılan toplumdan sürgün edilme ve erişilebilirlik koşullarının yokluğu. Sakatlığa ilişkin en "sakatlayıcı" şey, sakatların toplumsal ezilmesi.

Birçok sakat insanın "sakatlığı olan insanlar" kimliğinden duyduğu, hala tamamen oturmasa da giderek artan bir gurur var.   Onlarca yıllık çabayla sakat aktivistler kurumlara kapatılmaya karşı savaştı ve istihdam, eğitim, ulaşım ve ikamet politikalarında ayrımcılığa karşı çıktı. Rehabilitasyon ve Bağımsız Yaşam programları için mücadele ettik, ve sakat insanların topluma katılabileceğini ve topluma katkı sunabileceğini kanıtladık.

Siyasi bir hareket olarak, sakat hakları topluluğu tam vatandaşlık talebimizi kamuya duyurmak adına protestolar ve etkili sivil itaatsizlik eylemleri düzenledi. Taktiklerimizin birçoğu 60'ların kadın hareketinden ve siyahların sivil haklar hareketinden ilham aldı. ABD'de en geniş sivil haklar yasasından biri, Engelli Amerikallılar Yasası, için savaştık ve kazandık. Bu yasa, çoğu sakat insanın acıma ve yardım nesneleri olduğu, düşük toplumsal ve hukuksal statüde oldukları ülkelerde yaşayan uluslararası sakat cemaatinden birçok sakat aktivistin kıskanacağı ölçüde temelli bir yasa. Sakat aktivistler sakatlığı olan erişkinlerin yönettiği danışma ve bakım programları için savaştı. Biz sakat çocukları hareketin "genç pınarı" olarak, sakat insanlar için yaşam koşullarının nesiller boyunca daha da iyileşeceği umudunu bize veren insanlar olarak görüyoruz.

Kısmen sakat çocukların bize verdiği bu umut nedeniyle, 80'lerin "Baby Doe" vakaları büyüyen sakat hakları hareketinin dikkatini çekti. Bu vakalar sakat bebeklerin maruz kaldığı "elemeci tedavisiz bırakılma"nın (sakat bebeklerin ebeveynin ya da doktorun antiyotikler gibi rutin tedavi yöntemleriyle müdahale etmek istememesi nedeniyle ölüme terkedilmesi) geçmişte kalan bir uygulama olmadığını gösterdi. Aynı dönemde, birçok "yanlış doğum" davası da dikkatimizi çekti --doktorlara karşı ve sözde sakat çocuklar adına çocuğun durumunun doğum öncesi teşhis edilmesi gerektiğini düşünen ebeveynin açtığı yanlış tıbbi uygulama davaları. Bu davalar, sakat çocukların bir kere doğdular mı, büyük bir yük olduklarını ve "hasarlı" fetusu yok etmeyi becerememiş doktorların maddi olarak cezalandırılması gerektiğini iddia ediyor.

Ancak aynı zamanda sakat çocuklara sahip birçok ebeveyn sakat bir çocuk büyütmenin getirdiği sevinç ve tatminler adına sesini yükseltti. Bu ebeveynlerin yazdığı birçok kitap ve makale sakat bir çocuk büyütmeyi zorlaştıran şeyin bakım gerekliliğinden çok daha fazla ayrımcı tutumlar olduğu görüşünü kanıtlıyor. Sakatlık-merkezli bir perspektif geliştiren birçok erişkin sakat çocukların ebeveynlerine katılarak sakat bir çocuk büyütmenin zorunlu olarak arzu edilmez bir şey olduğu görüşüne karşı çıkıyor.
Sakat insanları korkutucu ya da insanlık-dışı sayan tutum sakat insanlarla anlamlı bir etkileşimin olmamasından kaynaklanıyor. Yalıtma, her durumda olduğu gibi, bu durumda da stereotipleri mantar gibi üretiyor. Ancak, sakat insanlarla etkileşimi savunmak dışında, sakat hakları için mücadele edenler "kabul edilebilir biçimde insan" olan tanımının sınırlarına meydan okumanın elzem olduğunu iddia ediyorlar. Down sendromuna sahip birçok çocuğun ebeveyni çocuklarının kendilerine mutluluk verdiğini söylüyor. Ama sakat insanlarla bağı olmayan insanlar arasında, bunun hasarlı bir çocuğa sahip kişilerin yaptığı bir romantikleştirme ya da rasyonelleştirme olduğu düşüncesi çok yaygın.

Elemeci kürtaja direnen birçok kişi ciddi bir sakatlığa sahip bir çocuğu ya da erişkini sevmekte güncel düşüncenin terimleriyle aktarmak zor olsa da temelden değerli ve özsel olarak insani bir şey olduğunda ısrar ediyor. Yani, insanların katkısı onların normallik çerçevesine ne ölçüdde sığdığı, ya da üretkenlik ve getiri-götürü açılarından yapılamaz. Bizden (sakatlık, yaş veya renk veya etnik köken açısından) farklı insanların insan olmanın anlamına dair paylaşacakları çok şey var. "Ağır sakat" olarak etiketlenen insanların varlığını inkar ederek kendimizi insanlığa dair temel bir duruma açma olanağından mahrum bırakmamalıyız.

Karmaşık Duygular: Sakat İnsanların Elemeci Kürtaja Tepkisi
Sakat aktivistler elemeci kürtaja meydan okumaya başladı. Ama genel olarak sakat insanlar arasında bu meseleler üzerinde anlaşma yok. Nihayetinde sakat cemaati de, "kadınlar" ya da "işçi sınıfı" kadar farklılıklar barındıran bir topluluk. Bu meselelerin bazı tarafları deneyimlediğimiz önyargı nedeniyle sakat insanlar için kafa karıştırıcı olabiliyor. Örneğin, kültür genel olarak bedenlerimizi geçersiz kılıyor, cinselliğimizi ve ebeveyn olma potansiyelimizi yadsıyor. Bu kültürel etkiler doğum öncesi kontrol pratikleri ile çoğul biçimde bağlantılı. 1990'ların ilk yarısından beri, sakat hakları aktivistleri sakatlık literatüründe elemeci kürtaja karşı tutumları inceledi ve tartıştı. Buna ek olarak, genel popülasyonun kürtaja karşı tutumunda olduğu gibi, sakat insanların elemeci kürtaja karşı tutumu da onların kişisel deneyimiyle (burada, sakat kişinin kişisel tarihi) ve sınıf, etnik ve dinsel konumlarıyla ilintili.

Farklı sakatlıkları olan kişilerin doğum öncesi taramaya ilişkin farklı fikirleri de olabiliyor. Bazı sakat insanlar bu teknikleri bir tür soykırım olarak görürken, diğerleri bu görüntüleme tekniklerinden sakat bir çocuğun doğumunu önlemek için kendileri de yararlanıyor. Ama sakat insanlar bu testleri hakim kültürün sakatlık-karşıtı önyargısını paylaşan kadınlardan farklı biçimlerde de kullanabiliyor.
Örneğin, birçok cüce, bir çiftin ya da kadının sırf fetus cüce olacağı için kürtajı tercih etmesinden derin bir kızgınlık duyar. Ancak, cücelik özelliğine genetik olarak sahip bir kişi, aynı özellikteki bir başka kişiyle çiftleştiğinde, iki partnerin de fetusa birer aşkın cücelik geni aktarması olasılığı bulunuyor. Bu da, "ekstra gen dozu" biçiminde ciddi tıbbı komplikasyonlara ve erken ölüme neden olan "çifte baskınlık" denilen bir duruma yol açar. Böylece, cücelik geni barındıran ya da kendileri de cüce olan ebeveyn, kendileri hiç şüphesiz cüce bir çocuğun doğumundan sevinç duyacak olsalar da, yine de "çifte baskınlık"a sahip bir çocuk doğurmamak  için bu tarama tekniklerini kullanabilir.

Sağırlık, tamamen farklı bir başka örnek teşkil ediyor. Şimdilik sağırlığı teşhis edebilecek bir tarama tekniği yok; ama, ahlaki çıkmaz da burada yatıyor, eğer işitme engeli olmayan bir çiftin sağır olacağı tespit edilen bir fetusu kürtajla alma hakkı varsa, neden kendi özgün işaret dili kültürlerinden gurur duyan sağır insanların sağır bir çocuk seçme ve (sağır olmayacağı teşhis edilen) fetusu paralel nedenlerle aldırma hakkı olmasın?

Elemeci ya da öjenik kürtaja karşı çıkanlar sakat olmanın nasıl bir şey olduğuna dair bilgi sahibi olanların sakatların kendileri olduğunu iddia ediyor. Medikal sistem, bizi tedavi etmeye ya da "düzeltmeye" gücü yetmeksizin, sakatlığın getirdiği acıları ve kısıtlamaları abartıyor. Medya, özellikle filmler, sakatlığı bir kötülük, güç yoksunluğu, sonsuz bağımlılık ve trajedi --ya da tersten, cesaret, ilham, ermişlik-- metaforu olarak kullanarak yaşamlarımızı çarpıtıyor.Bu tarama teknikleriyle karşılaşan kadınlarla sadece sakat insanlar konuşabililr. Gerçek yaşamlarımız, gündelik, sıradan yaşamlarmız, ve sakat çocukların yaşamı üstüne sadece biz konuşabiliriz.

"Amniyonu Yaptırdın mı Bakayım?": Test Yaptırma ve Kürtaja Yönelik Baskı
Kadınlar bu testlere nasıl karar veriyor, ve sakatık tutumları kadınların seçimini nasıl etkiliyor?

Üreme teknolojisi pazarı 70lerin ortalarından beri hamilelik deneyimini dönüştürdü. Artık bazı doğum öncesi tarama klinikleri hastaların ultrason görüntülerini pembe ya da mavi bir çerçeve içinde veriyor. Kadınlar bunun "sorumlu bir annenin" yapması gereken şey olduğuna dair kültürel buyruk altında doğum öncesi testleri yaptırmaya giderek daha fazla zorlanıyor. Süpermarketteki yabancılar ya da televizyondaki durum komedileri dizilerindeki karakterler hamile göbeği olan bir kadına duraksamaksızın "amniyonu yaptırdın mı?" diye soruyor. Görünürde bu "bebeğin iyi olduğundan emin olmak" kaygısıyla meşrulaştırılırken temeldeki mesaj açık: sakat fetusları tarama teknikleriyle teşhis edip aldırmak yapılması gereken, "sağlıklı" şey. Feminist biyolog Ruth Hubbard'ın sözcükleriyle, "kadınların uygun testleri yaptırmayı ve sonuç rahatsız edici ise hamileliği başlatmamayı ya da sonlandırmayı 'seçerek'  toplumum öjenik önyargılarını yürürlüğe sokmaları bekleniyor."

Genelde, ebeveynliğe hazırlanan çift doğum öncesi tarama testleri bağlamında dikkat çekilmeden önce sakatlık konusunu düşünmüyor. Ebeveynin aklına doğum kusurları terimi telaffuz edildiğinde ne gelir? Genelde, ebevenliğe hazırlanan çiftlerin aklına televizyonlardaki yardım programlarından ya da sokaklardaki bağış toplama faaliyetinden devşirme en stereotipik sakat insan görüntüsü geliyor. Bu, elemeci kürtaja başvuran her kadın bunu basit, düşünülmemiş stereotipler üstünden yapıyor demek değil. Test sonuçları nedeniyle kürtajı seçen kadınlarla karşılaştım. Hikayeleri ve bu zor kararları insanı duygulandırıyordu. Onlar, doktorların, danışmanların ve toplumun verdiği bilgi temelinde kendileri için tek olası karar olduğunu hissettikleri kararı vermişlerdi.

Gerçekten de bazı doktorlar ve danışmanlar çocuk bekleyen çiftlerle fetusun durumunun ciddiyeti ve duygusal ve finansal giderler temelinde elemeci kürtajın açıkça "meşru" sayılabileceği nokta üstüne konuşmak  adına iyi niyetli bir çaba sarfediyor. Bu çabanın kendisi çok büyük toplumsal ve etik zorluklar içeriyor. Ancak genelde, sorgulanmayan stereotipler ve liberter bir bakış açısı ("Bırakın insanlar ne istiyorsa onu yapsın!") hakim. Bunlar sıklakla olası ebeveyni üremenin medikal denetiminde yer almaya ve yaygın sakat ayrımcılığıyla işbirliğine itiyor.

Elemeci kürtajın en tipik meşrulaştırılma biçimlerinden biri onun çekilen "çileye son" verdiği. Kültürel olarak bebeğe bakmakla yükümlü kadınlar nezdinde de sağlığın resmi koruyucuları addedilen tıp görevlileri   nezdinde de bu tür bir meşrulaştırmanın ciddi bir etkisi var. Sağlık hizmeti sunanlar, kar odaklı sağlık sistemine rağmen, hizmet sundukları insanların yaşam kalitesini yükseltmeye çalışıyor. Ama medikal sistemin çok sınırlı bir hastalık ve "çileyi bitirme" anlayışı var. Tıp eğitiminde ve pratiğinde sıklıkla gözden kaçan şey, toplumsal faktörlerin çileye katkısı. Doktorlar, işlerişnin doğası gereği, sakat insanların yaşamı üstüne çarpık bir bakış açısına sahip. Zira onlar sağlık sorunlarından mustarip,  bazı durumlarda yoksulluk ve ırksal ve cinsel ayrımcılıkla  pekişen marjinalize bir yaşamın getirdiği stresle boğuşan sakat insanlarla karşılaşıyorlar; ama eğitimleri gereği doktorlar bireyin içinde yaşadığı koşullarla mücadelesini sakatlığına yapıştırıyor ve stresin ve mutsuzluğun  "nedeni" olarak sakatlığı işaretliyorlar. Yaşadıkları yerlerdeki arkadaşları, aileleri arsında sıradan sakat bireylerin yaşamlarını görme olanağına çoğu doktor sahip değil.

Doğum öncesi taramalarda ilk elden dikkat edilmesi gerekilir addedilen durumlar, Down sendromu, spina bifida, sistik fibroz, ve kırılgan X: bunların her biri hafif ve orta ölçekte sakatlayıcı klinik koşullara götürüyor. Bu teşhislere sahip bireyler iyi yaşamlar sürdürebilir. Bunlar  ciddi tıbbi durumlar, ama medikal sistem hem bu tibbi durumlardaki kişilerin işlevsel yetilerini azımsıyor, hem de bu koşulların getirdiği yük ve zorlukların, bu durumlara sahip kişilerin acısını abartıyor. Ayrıca, doğum öncesi taramada öncelikli olarak belirlenmesi gerekir addedilen hastalıklar çok az rastlanan tıbbi durumlar. Örneğin, daha çok doğu Avrupa kökenli Yahudileri etkileyen, hastayı tamamen güçsüz düşüren ve ölümcül Tay-Sachs hastalığı doğum öncesi taramayı meşrulaştıran bir medikal durum olarak işlev görüyor. Ancak, çok az rastlanan bir durum olması nedeniyle, bu pratik için ancak zayıf bir meşrulaştırma zemini sağlayabilir.

Doğum öncesi taramayı çocukların acısını azaltmak adına savunanlar çoğu zaman çağdaş siyasi retoriğin kutsal terimi, getiri-götürü analizini devreye sokabilir. Elbette, getiri-götürü analizi kadın-merkezli bir söylem değil, ancak bu iki tip  argüman da kadınlar üstünde doğrudan ya da dolaylı biçimde bir baskı unsuru olabilir. Bazıları için görevlerinin sakat çocukların içerdiği giderlerden kaçınarak "zaten kısıtlı miktardaki sağlık bütçesini korumak" olduğu argümanına direnmek zor olabilir. Ancak bu argümanlara direnenler çocukların yaşamının değerinin dolarla ölçülemeyeceğine inanıyor. Önemli bir veridir ki sakatlıkların gerçek etkileri üstüne bilgi sahibi olan sakat çocuk aileleri sonraki çocukları için doğum öncesi tarama tekniklerine başvurmaya eğilimli değiller. Zaten getiri-götürü argümanı, sakat kişilere gerekli hizmetlerin sağlanması için gereken finansal miktar, birçok az görülen genetik hastalığın doğum öncesi tespiti için harcanan çok büyük miktarla karşılaştırıldığında çöker. Ayrıca, doğum öncesi testlerin finansmanı ve bunların reklamının dikkatlerin sakatlık ve hastalığın çevresel nedenlerinden kaymasına yol açtığının farkına varmak önemlidir.

Sakat İnsanlar ve Fetus
Deneyimli bir sakat aktivist olan bir arkadaşıma, sakat insanları ve genetik uzmanlarını bu tartışmalı meselelerin ele alınacağı bir konferansa çağırmak istediğimi söylemiştim. Cevabı şu oldu: "Evet, böyle bir konferans önemli olur, ancak söylemeliyim ki, ben halkımı yok etmen isteyen uzmanlarla aynı yere bulunmaktan rahatsızlık duyarım." Sakat fetuslarla onlara "halkım" diyerek  özdeşleşmesi beni şaşırtmıştı.

Sakat hakları hareketinde elemeci kürtajı sorgulayan ya da ona direnenlerin çabaladığı şey sakat fetusları "soyu tehlikede bir tür" olarak kurtarmaya çalışmak mıdır? Bu metafor ilk defa dillendirildiğinde, sakat insanları kasıtlı bir yok etme projesinin nesneleri olarak düşünmek beni derinden sarsmıştı; sakat fetuslarla korunmaya zorunlu "kendi türümün" üyeleri olarak özdeşleştiğimin farkına varmak beni sarsmıştı.

Fetusa (kusurlu yerine) sakat  dediğimizde, sakat cemaatinde bir gurur sözcüğü işlevindeki bu sözcükle fetusu kişileştiriyoruz. Fetus topluluğumuzun bir üyesi olarak isimlendiriliyor. Sakat insanların "sakat fetus"la kurdukları bu bağ, fetusun bağımsız insan statüsünden yoksun, sadece kadın bedeninin bir parçası olduğunu söyleyen  kürtaj yanlısı hareketin genel tutumuyla çelişiyor görünebilir.

Eğer doğum öncesi tarama teknikleri annelerimizin zamanında olsaydı, şu anda sakatlıkları olan bir çoğumuz tespit edilecek ve kürtaja maruz kalacaktı. Gerçekten de bazı insanların "Ne yazık ki [x hastalığına sahip] şu bebek doğum öncesi taramada 'yakalanmadı'" dediğine şahit oldum (daha önce bahsettiğim "yanlış doğum" davalarını besleyen hissiyat da bu).  Hamile olmak istemediği için hamilileliğini sonlandıran hamile bir kadınla, hamileliğini hamile olmak istediği halde, belirli bir fetusu, belirli bir olası çocuğu reddettiği için sonlandıran kadın arasında bir ayrım yapmak önemli. İstenen fetuslara verilen ad "bebek". Doğum öncesi tarama "istenen bebeği" "istenmeyen fetusa" dönüştürebilir.

Kendimizin hipotetik varolmama durumu üstüne düşünmek güç. Ancak, tarama teknikleriyle tespit edilerek elenebilecekleri bir dönemde doğmuş onlu yaşlarında birçok sakat insan tanıyorum. Biyoloji derslerinde, liberal olduklarına inanan öğretmenleri, kürtaj sorununu tartışmaya açıyor. Ancak, "sakatların getirdiği yükten teknolojik gelişmeler aracılığıyla kurtulmaktan" dem vuran bu öğretmenler sakat öğrencilere karşı daha az duyarlı.


Tarama tekniklerinin varlığı bağlamında, aramızda bu tür testlerle tespit edilebilecek durumlarda olanlarımız kürtaja uğramamış yaşayan erişkin fetusları temsil ediyor. Biz, potansiyel olarak elemeci  kürtajla alınacaklar kamusuyuz.

Bizim "yeni neslimizin" sistematik kürtajına karşı direnişimiz, fetusun "insan-olmamasına", statü-yoksunluğuna bir meydan okumadır. Fetusun insanlığı meselesi, kendini aynı anda hem  kürtaj hakkını savunan (seçim-yanlısı [pro-choice]) feminist hem de sakat hakları aktivisti olarak tanımlayan bizler için çetrefilli bir meseledir. Bizim çifte perspektifimiz, yeni üreme teknolojilerinin içerdiği etik soruları tartışanlar için önemli bir düşünsel kaynak sunar. {Not düşelim: buradaki "zorluk," görünüşler alanında: sakatlar ancak elemeci kürtaj ideolojisi (aynı kürtaj karşıtlığı gibi) "anormal fetusu" zaten insanlaştırdığı, ona "işlevsiz insan" sıfatını yapıştırdığı için, karşı-ideolojik bir hamleyle "biz kürtajla alınacak kamusuyuz" diyebilir; yoksa "insanlaştırma" ideolojisine kapıldığı için değil. Aynı anda hem kürtaj hakkını savunmak hem de elemeci kürtaja karşı olmak bu sayede gayet mümkün olduğu gibi, birbirini destekleyen konumlanmalardır. Zaten kürtaj karşıtı yeni-muhafazarlık da "anormal fetusun" da alınmamasını savunduğu durumda bunu ancak sakatlığı kadın bedeninin "cezalı denetiminde" bir "unsur" olarak kullandığı, sakatlığa kendinde "olumsuz" olduğu ölçüde patriyarkal denetim için o derece işlev atfettiği için yapar: Sakat hakları hareketi ile hiçbir alakası yoktur. "Çetrefillik" meselenin tözünde değil, anlaşılabilmesinde --kambur}



Üreme Özgürlüğünü Patriyarkal Denetim ve Öjeniden Kurtarmak

Elemeci kürtaj meselesi sadece sakat insanları ilgilendiren ya da sakat haklarına ilişkin bir sorun değildir. Sorun, kadın hakları ve tüm insanların haklarına da dairdir.

Bizim Vanceuver'da yaptığımız gibi, sakat hakları aktivistlerinin elemeci kürtaja karşı çıkması birçok feministin tepkisiyle karşılaşıyor. Fetusa insan statüsü atfeden bir dilden "rahatsız" oluyorlar. Bir kadın şöyle demişti: "Fetustan o sanki onu savunan insanlar olan bir varlıkmış gibi bahsedemezsin. Bunu yapmak çok fazla 'yaşam hakkı' [ABD'de kürtaj karşıtı muhafazakar konumun genel adı] perspektifi kokar." Sakat kadın aktivistler şiddet içeren kürtaj karşıtı hareketle bağdaştırılmak istemiyorlar. Sakat topluluklarında bizim görüşlerimiz ve kürtaj karşıtı grupların görüşleri arasındaki farkı açıkça vurguluyoruz. Sakat insanları kürtaj-karşıtı ideolojiye dahil etme çabaları olmadı değil, ama kürtaj-karşıtı gruplar hiçbir zaman sakatlar ve onların ailelerine ayrılan sosyal kaynakların genişletilmesi meselesini dikkate almadı, hiçbir zaman sakatlık yasaları için mücadele etmedi. Bir kere doğdular mı, sakat insanlara yönelik hiçbir ilgileri kalmıyor.

Ancak son derece önemli bir mesele bazılarımızı fetusu tartışarak insanları rahatsız etme riskini almaya zorluyor: "Kusurlu fetusların" denetimi ile kadınların kalite-kontrolünden geçmiş ürün tarlası ya da üreticisi olarak kontrolü arasındaki ilişkiyi netleştirmemiz gerekiyor.  Yeni üreme  teknolojilerinin üremenin kontrolünü gittikçe kadınların elinden alıp ticarileşmiş medikal sisteme devrettiği biçimlere karşı mücadelede yol katedeceksek kadın bedeninin denetimi ve kadın bedeninin ürünlerinin denetimi arasındaki devamlılık incelenmeli ve tartışılmalıdır.

Elemeci kürtajın bir denetim mekanizması olarak ele alınması sözkonusu prosedürü tüm insanların "kalite kontrolü"nde bir aşama olarak gören perspektifi de içermelidir. Eğer (örneğin Down Sendromu) bir tıbbi durum kabul edilemez addediliyorsa, uzmanların elemeci kürtajı diğer (genetik olarak belirlenir varsayılan) sosyal özellikleri (cinsel yönelim, ırk, çekicilik, boy, zeka) manipüle etmekte (yok etmek ya da arttırmak) kullanmaya başlaması ne kadar süre alacak? Artık rahimde dölleme ile beraber kullanılan emplantasyon öncesi tetkikler, tüm fetuslar için "onay standartlarının" devreye sokulacağı günlerin habercisi.

Doğum-öncesi taramayı savunan bazı argümanlar, öyle olmadıkları halde, "feminist" bir kılıkla sunulmaya çalışılıyor. Birçok muayenede elemeci kürtaj "üreme seçeneği" ya da "kişisel seçim" olarak sunuluyor. Ancak antropolog Rayna Rapp'ın dediği gibi, "özel hayata dair seçimlerin her daim kamusal sonuçları olur." Bir kadının bireysel seçimi toplumsal baskının sonucuysa, bu seçimin toplumdaki tüm diğer insanlar nezdinde sonuçları var demektir.

Sözkonusu "seçim" baskıcı değerler ve tutumlarla bu derece sınırlanmışken elemeci kürtajı "kadının seçme hakkı" düsturu altında savunmak ne derece mümkündür? Örneğin, elemeci kürtajın fetusun cinsiyetini belirlemede kullanıldığını düşünelim. Feministler genelde fetusun cinsiyeti nedeniyle alınmasının --bazı ülkelerde dişi fetusu elimine etmek için sıklıkla uygulanır-- kadınların değersizleştirilmesini beslediğini düşünür. Ancak, bu halde de kadınlar kendi değersizleştirilmelerinin sürdürülmesi adına "seçime" zorlanmışlardır. "Sakat-pozitif" tutuma sahip kişiler için, cinsiyetle kurulan bu analojinin iması açıktır. Fetusun olacağı varlığı değersiz kılan, kalıtımsal özellikler değil, baskıcı varsayımlardır.

Bazen fetustaki anomaliler  yasal kürtajı meşrulaştıran bir argüman olarak kullanılır. Bu meşrulaştırma, sakat çocukların kadınlar için zulüm olduğu düşüncesi besler. Sakatlığın yasal kürtaj için bir meşrulaştırma zemini olarak kullanılması, cinsiyetin de aynı meşrulaştırma için kullanılmasının önünü açabilir. "Seçim"in anlamı "mükemmel çocuğu", ya da "doğru cinsiyete sahip" çocuğu seçmek olarak anlaşılırsa, hamilelik süreci bir üretim sürecine ve çocuklar da teknolojinin mükemmelleştirebileceği ürünler haline dönüştürülmüş demektir. Hamileliğin ve çocukların metalaştırılmaması gerektiğine inananlarımız, gerçek "seçim"in sakat bir çocuğun doğumunu da içermek zorunda olduğuna inanıyor.

Bir kadının maruz kaldığı baskıyı fetusun özelliklerine atfetmek kürtaja ilişkin "seçim" yanlısı konumun temel meselesini görünmez kılarak bizi bu konumun özsel meselesinden uzaklaştırır: Yani, kadınların kendi bedenlerini ve doğurganlıklarını kontrolü meselesinden. Ayrıca, farklı kadın gruplarının "seçme" açısından bulundukları farklı konumları da görünmez kılar. Koınferanslarda bana gelen sorulardan biri şuydu: "Yoksul bir siyah kadının sakat bir çocuğun yükünü taşımaya zorlanmasını ister mi"ydim? Bu soru, siyahi feministlerin dediğini, yani "seçim" perspektifinin imtiyaz yoksunu kadınların meselelerini önemsizleştirdiğini doğruluyor. Ayrıca, kamu algısında doğum-öncesi tarama tekniklerinin kullanıcılarına dair bir yanılsamayı açığa çıkarıyor: zira, bu "üreme seçenekleri"ni satın alanlar büyük oranda orta ve üst sınıf. Test pazarını oluşturanlar yoksul kadınlar ya da sorunlu genetik özelliklere sahip aileler değil. Yeni "tedavi standartlarını" devreye sokanlar, "mükemmel bebek" arzusundaki kadınlar. Tüketim toplumunun baştan çıkarıcılığına kapılarak, kültürümüzün sakatlık korkusunu sömüren ve biyoteknoloji endüstrisine büyük karlar getiren bereketli bir pazarın oluşturulmasına katkıda bulunuyorlar.

Doğum öncesi testleri savunanlardan bazıları bunların kadınları sakat çocuk yetiştirmenin getireceği aşırı yükten kurtardığı için feminist araçlar olduklarını öne sürüyor. Bu, çamaşır makinasına feminist araç demek gibi bir şey. Teknolojik yenilikler "zaman kazandırabilir"; hatta kadınların ev dışında çalışmasını da sağlayabilir; ancak ev işini kimin yaptğını değiştirmiş değiller. Çocuk bakımından büyük oranda sorumlu olan hala kadınlar, ve çocuk bakımı da gerçek bir iş olarak kabul edilmiyor. Bunun yerine, çocuk büyütmek kadınların "görevi" sayılıyor, ve bu kadınların ücretlendirileceği kadar "değerli" bir iş addedilmiyor (ya da öğretmenler veya bakıcılar sözkonusu olduğunda: iyi bir ücreti hakedecekleri kadar değerli sayılmıyor). Elemeci kürtaj çocukların, yaşlı ebeveynin ve kaza veya genetik olmayan hastalıklar nedeniyle sakatlananların bakımını büyük oranda kadınların üstlendiği aile yapısının cinsiyetçiliğini tehdit edecek değil. Bize satılan şey annelik "yükünün" ve sorunlarının tıp bilimiyle hafifletildiği yanılsaması. Oysa sakat çocukların getirdiği "yükten" elemeci kürtajla kurtulmak, ülser için aspirin almak gibi bir şey. Bu, temel sorunların üstünü örten ve onları daha da vahimleştiren geçici bir rahatlama sunar.

Sakat insanlarla yardım etme işi  kadınların geleneksel olarak bakıcı rolünde değersizleştirilmesiyle karıştılmamalıdır. Gerçekten de kadınlar sakat aile üyelerinin bakımından bunalabilir ve bu üstlerinde bir baskı ouşturabilir. Ancak bu duruma neden olan kendinde sakatlık değildir. Buna, sosyal hizmetlerin ve erişilebilirliğin eksikliği neden olur ve kadın bakıcıları yalıtan ve onların üstüne aşırı iş yükleyen cinsiyetçilik durumu büyük ölçüde kötüleştirir. Yeterince paylaşılır ve değerli kılınırsa, insanlarla yapılan her türlü iş anlamlı, önemli, mutluluk verici ve üretken olabilir.

Tarihin bu noktasında sakat bir fetusun sadece "fazla zor göründüğü" için bile kürtajla alınması seçimine saygıyla yaklaşılması gerektiğini düşünüyorum. Kendi elindeki kaynakların hesabını yapacak en yetkili kişi, yine bu kararı alacak kadındır. Ama onun bu "seçimin" gerçekte baskı altında yapıldığının farkında olması gerekir. İçinde yaşadığımız toplum sakatlığı olan bir bebeği sevmek ve ona bakmak "seçimini" temelden güçleştiriyor. Bu toplumsal sorun sakat fetusa ya da çocuğa yansıtılarak görünmez kılınmamalıdır. Hiçbir çocuk "kusurlu" değildir. Bir çocuğun sakatlığı hiçbir kadının annelik rüyasını mahvetmez. Rüyalarımızı tehdit eden şey, toplumun insanları değerli görme ve desteklemekteki yetersizliğidir.


Kendi bireysel yaşamlarımızı sürdürme mücadelemizde, her birimiz en yüce addettiğimiz değerlere bağlı kalmakta başarısız oluyoruz. Geri dönüşüm yapmıyoruz; gezegeni kirleten arabalar kullanıyoruz.  İşçileri sömüren ve dünya ekonomik gücünde tahrifata neden olan "gelişmekte olan ülkelerden" ithal spor ayakkabılar giyiyoruz.   Her gün doğru ve iyi yaşama yetimizi değerlendirirken can alıcı kararlar vermek zorundayız ve özellikle kendi çocuklarımızı büyütmekle ilgili olduğunda, kişisel kararlarımızı verirken toplumsal bir dönüşüm vizyonunu gözönünde bulundurmak zor.

Kadınlar bazen, "ben sakat bir çocuk büyütebilecek kadar cesur bir kişi ya da bir azize değilim" diyorlar. Bu, sakat çocuk annelerinin deneyimini şeyleştiriyor ve çarpıtıyor. Onlar da azize değil, sıradan kadınlar, aynı sakatlanan eşleri ya da anne-babalarına bakan kadınlar gibi. Sakat bir çocuğa annelik yapmak için "özel bir kadın" olmak gerekmez. Her çocuğu büyütmek için gereken ilgili bir anne ve/ya babadır. Çocuğu sakatlanırsa, her anne çocuğuna bakmak için elinden gelenin en iyisini yapacaktır. İnsanları doğru şeyleri yapmaya, bazen lider olmaya, yönelten gündelik yaşamdır.

Kürtaj Tartışmalarında Sakat Kadınların Sesinin Meşru bir Yeri Vardır!
Ne yazık ki bazı etikçilerin ve kürtaj yanlılarının sakatların kadınların suçlu hissetmelerine neden oldukları için elemeci kürtaj tartışmalarına katılmalarına izin verilmemesi gerektiğini söylediklerini biliyorum. Bu bakış açısındaki sorun "kadınlar" ve "sakat insanlar" arasında herhangi bir anlamlı sınır olmadığı dikkate alındığında açığa çıkar. Sakatlığı olan erişkinlerin yarısı kadındır, ve kadın nüfusunun yüzde 20'ye varan kesimi sakatlığa sahip. Sakatlığı olan ya da genlerinde fetusun sakat doğmasına neden olacak özellikler bulunan, anne olmayı düşünen birçok kadının üreme teknolojilerine karşı çıkmak ya da onları kullanmak konusunda özgül çıkarları, ilgileri olabilir; ve bu kadınların sözkonusu tartışmalara katacakları çok önemli bakış açıları olacaktır.

Sakat insanların bakış açılarını işitmek neden "kadınların suçlu hissetmelerine" neden olsun? Acı gerçek şu ki, cinsiyetçilik kadınları verdikleri kararlar nedeniyle suçlu kıldığı için kadınların üreme konusunda verdiği birçok karar onların suçlu ve endişeli hissetmelerine neden oluyor. Beyaz insanların siyahlar ırkçılığı sorguladığında suçlu hissedip hissetmediklerini sorabiliriz; ve eğer öyle hissediyorlarsa, son kertede bu herkesin çıkarına değil mi?

Elemeci kürtaja başvuran bir kadının bana zulmetme kastında olduğunu ya da doğmamamı istediğini mi düşünüyorum? Elbette hayır. Kürtaj olan kadınların insan ırkını yok etmek istediğini düşünmediğim gibi. Elbette, bir kadın karar anının krizinde kendisi için erişilebilir olan bilgi ve kaynaklar temelinde verdiği karar nedeniyle hiçbir zaman suçlanmamalı. Doğum öncesi taramaya direnirken, herhangi bir kadın bireyi suçlamayı ya da onun kendi hayatı ve bedeni üstündeki bireysel karar hakkını sorgulamayı amaçlamıyoruz. Niyetimiz, onu güçlendirmek, bir kadın olarak ve tüm kadınlar topluluğunun üyesi bir kadın olarak, karşısına çıkan meseleye dair bilincini yükseltmek.

Üreme Hakları Hareketi İçin Öneri

Feminist örgütlenme, yeni üreme teknolojileri pratikleri ve ona ilişkin yasal düzenlemelerde kadınların bakış açılarının yer bulması taleplerinde belirli bir ilerleme kaydediyor; ancak doğum öncesi teşhis meselesinin sakatlık-merkezli ögeleri marjinalize durumda. Bu teknolojiler sakatlık ve hastalıkla ilgili kökenlerine yerleşmiş bazı tutumların olduğu bir toplumda ortaya çıktığı için, bu testler tıbbi "tedavi standartları"na yedirilmiş halde. Ayrıca, biyoteknoloji endüstrisinin asal bir bileşeni ve kapitalist sağlık hizmeti ve ekonomi için yeni bir "parlak umut ışığı" işlevindeler. Karşımızdaki sorun devasa, ve kazanma şansımız düşük.

Karşımızda beliren görev şu: doğum öncesi teşhisin ne olduğuna dair açık bir fikir edinmek, üreme teknolojilerinin öjenik kullanımına karşı çıkmak ve tüm kadınların kendi doğurganlıklarını kontrol hakkını savunmak. Eylemlilik için bazı öneriler:

* Üreme hakları örgütleri ve sakat kadın örgütleri arasında, uzun dönemde, her marjinalize grup için amaçladığımız gibi, birleşmeleri gayesiyle, yakın bağlantılar kurmaya çalışmalıyız.
 * Elemeci kürtaj meselesine hareketimizin gündeminde yüksek öncelikli bir yer vermeli, kadın örgütleri ve sakat ve sakat aileleri örgütlerinin konuyu tartışmaktan kaçınmak yerine elemeci kürtaj konusunda aktif bir konumlanma içinde olmalarını sağlamalıyız.
* Sakatlığı feminist bir mesele olarak anlamalıyız. (Yeni ergenler ve genç kızlar dahil) tüm kadınlar yetersiz bilgiye dayanan kararlardan kaçınabilmek adına hamileliklerini  planlamadan önce  kendilerine sunulacak sakatlık üstüne bilgi ve tartışmadan yararlanacaktır.
*Sakat insanların katılımının gerekliliği üreme hakları örgütlerinin gündemleri planlanırken gözönünde bulundurulmalıdır. Katılım sadece sakatlık meselesi sözkonusu olduğunda uygun bir dil ve terminoloji kullanmak anlamına gelmez, birebir sakat insanların müdahil olmasını içerir. Kadın örgütleri Engelli Amerikalılar Yasası'nı (ya da, başka ülkeler sözkonusu olduğunda, buna tekabül eden yasaları) öğrenmeli ve ona uymalıdır. Eğer, adalet ve eştlik için herkesi kapsayan radikal feminist bir hattı örgütleyeceksek, Amerikan Kongresi'nin belirlediği minimum standartlara uymamız gerektiği kesin.
* Anneler ve babalar için ebeveyn izni, esnek ve yarı zamanlı iş, çocuk bakım hizmetleri, düşük gelirli aileler için programlar ve kapsamlı sağlık sigortası programları gibi -- tüm anne ve babalara yardımcı ve böylece sakat çocukların ebeveyni olmayı kolaylaştıran aile inisiyatiflerini desteklemeliiyiz.
 *Mahkemeleri, yasa koyucuları ve topluluklarımızı, fetustaki anomalinin hiçbir zaman güvenli ve yasal kürtajın meşrulaştırılmasında kullanılamayacağına ikna etmeliyiz. Bu, sakat ceemaatine hakarettir ve kürtaj hakları için de desteklenemeyecek bir argüman teşkil eder.
*"Yanlış yaşam"  [sakat çocuklar adına "aileye" de açılabilen, "niye dünyaya geldim?" davaları] davalarının yürürlükten kaldırılmasını sağlamalıyız. Sakat çocuğun getirdiği giderler temelinde doktorları suçlama amacındaki "yanlış doğum" davaları da, doktorlar ve tıp uzmanlarının öjeni uygulamadıkları için suçlanması halinde değil, sadece yanlış tıbbi müdahale hallerinde geçerli olacak şekilde denetlenmelidir.
*Feminist harekette fetusun tartışılmaması tabusunu yıkmalıyız. "Rahatsız olmak" kadınların bedenleri üzerindeki ve üreme hakkı tartışmasını derinleştirerek  net bir konuma doğru yol almamızı sağlar.
*Tıp uzmanlarının yeni üreme teknolojilerini kullanmamız "emri"ne cevaben, kadınları bu teknolojiler üstünde bilgi sahibi yapacak, gerçekten bilgi sahibi tüketiciler olmalarını sağlayacak ve istenmeyen testlerden geçmeye zorlanmaktan kaçınabilmelerini sağlayacak ""yeni üreme teknolojleri danışmanlığı" programları açabiliriz. Sakat insanlar da danışmanlar olarak bu programlarda bulunmalıdır.
* Sakatlığı olan bir fetusun kürtajına ilişkin tutum konusunda netlik kazanmakta birbirimize yardımcı olabiliriz. İlkin, kadınları, ideal durumda hamilelikten önce, çocuk yapma motivasyonlarını incelemeye cesaretlendirebiliriz. Kendimize ve birbirimize şunları sorabiliriz:Anne olmakla hangi ihtiyaçlarımızı karşılamaya çalışıyoruz? Olası sakat bir çocuğun niteliklerinin bu motivasyonlar temelinde etkisi ne olacaktır? Annelik ideallerimizi karşılamayan bir çocuğu dünyaya getirmenin olanakları nedir? Sakatlığı olan çocuklar ve erişkinlerle şu ana dek anlamlı bir etkileşimimiz oldu mu? Seçimimizin stereotiplere değil, doğru bilgiyle temelleneceği derecede sakatlık konusunda yeterince bilgi sahibi, sakat insanlara karşı hissettiklerimizin yeterince farkında mıyız?

Bu adımları atmak ve bu sorulara cevap vermek elemeci kürtaj konusunda netlik kazanma sürecinde  bir başlangıç olacaktır.

Kendimize ve Birbirimize İlgi Göstermek
Bu meseleye dair insanları bilgilendirmeye çalışırken öğrendiğim şeylerden bazıları şunlar. Olası müttefiklere karşı sabırlı olmaya, duygularımızı anlatabilmek için yeterince zaman ayırmaya çalışıyorum. Hiçbir şeyi verili kabul etmiyorum, insanlar söylediklerime kafa karışıklığıyla cevap verdiğinde ya da karşı çıktığında kendimi savunmacı bir konuma kısıtlamıyorum. Bu meselelerin anlaşılması zor meseleler olduğunu hatırlamak zorundayım; bunlar insanlar ve yaşam üstüne yaygın ve derinlere işlemiş varsayımlarla çelişiyor. Sakatların stereotipleştirilnesi hususunu kendimin dahi ancak uzun bir sürede anladığımı hatırlamalıyım. Aynı zamanda, insanlardan beklentilerim yüksek. Aynı anda, hem talepkar, hem de sabırlı ve sevgi dolu olunabileceğine inanıyorum.

Kürtaj tartışmaları ve feminist tartışmalara sakat kadınları da dahil etmek isteyen feminist örgütlere: Bazı zamanlar gösterdiğimiz sabırsızlık için bizi bağışlayın. Sakat insanlara: olası müttefiklerimizin cehaletlerini ve rahatsızlıklarını affedin. Biz sakat insanlar toplantılarda sesimizin duyulmasını istiyoruz; ama sakat olmayanların sakatların kim olduklarını bilmelerini olanaklı kılacak doğru bilgiden yoksun olmaları nedeniyle sergiledikleri "rahatsızlığı" da farkediyoruz. Bu rahatsızlık aşamasının üstünden atlama şansımız yok. Birbirimizi tanımak gayretini sonlandırmak yerine, cehaleti açığa çıkarmak daha iyi. Soru sorun, hata yapın!

Bazen, bu ufuk açıcı işe sadece gelecek nesiller adına değil, şu anda kendim için de giriştiğimi hatırlıyorum. Doğum-öncesi teşhis temelinde yapılan yaygın elemeci kürtajın özündeki mesaj bize en büyük hakaret: bazılarımız DNA'larında dahi varolmak için "fazla kusurlu"; doğmaya değecek şeyler değiliz. Bu mesaj acı verici, ona karşı çıkmak işi bu nedenle zor. İnsanı daha kolay mücadelelere kaymaya, hatta teslim olmaya itiyor. Ama bu mesele, doğma hakkımızın ve buna değer olduğumuzun mücadelesini vermek sakatların ezilmesine karşı mücadelenin temel meselesidir; bu bizim en kökensel adalet ve eşitlik iddiamızı temellendiren bir mücadeledir --evet, gerçekten doğacak kadar değerliyiz, yardım, çaba, ve harcamalara değeriz; ve tüm bunların farkındayız! Bu meselenin açtığı olanak feminizm, sakat hakları ve insan özgürleşmesinin kesiştiği yerde düşünmek, eylemek ve öncülük üstlenmek olanağıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder